11 Ağustos 2010 Çarşamba

kelimeleri sevmek...

“Tanrı, yıldızlarla oyun oynayan bir çocuk. Senin yıldızların kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerinin. Kelime ormanda uyuyan dilber; şair uzaklardan gelen şehzade. Öyle seveceksin ki kelimeleri sana yetecekler. Yıldızlar Tanrı’ya yetmiş mi? Kelimeler benim sudaki gölgem, okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve dualarda muhterem. Gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven. Kelime kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz, kelime adem. Senin türben kelimeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kâğıda geçirmek istiyorsun; kâğıda, yani ebediyete. Zavallı çocuk, bilmiyorsun ki ebediyet sümüklüböceğin izleri kadar aldatıcı.” 


(Cemil Meriç, Bu Ülke)

1 Ağustos 2010 Pazar

Idjin - Anlam Tükendi

725 yılında T'ang döneminde Çang-an'da, adayların şiir sanatındaki yeteneklerini de kanıtlamak zorunda oldukları bir devlet sınavı yapılmış. O yılki şiir konusu, Nanşan'daki son kışın karıymış.
Bu sınava aday olarak katılan genç şair Dsu Yung aşağıda yer alan şiiri sunmuş:

Kuzeydeki dorukların öğlen dağları
İncecik bulutların kenarında kar.
Gökteki eterin saydamlığında ormanlar,
Ve gece yağdırıyor kıra, kente soğukları.

Sınavdan sorumlu memur bu şiirden hoşnut kalmamış. Adaya, bu şiirin bir bitirme sınavı için çok kısa olduğunu, en az sekiz ya da daha fazla dizeden oluşması gerektiğini azarlayarak söylemiş ve şiiri geri vermiş. Dsu Yung yalnızca "idjin" demiş yanıt olarak: "anlam tükendi". Memur şiiri geri almış ve yeniden incelemiş. Gerçekten de şiirin söylenebilecek her şeyi içerdiğini itiraf etmek zorunda kalmış ve şiiri kabul etmiş. Dsu Yung'un ifadesi zamanla şiirlerin değerlendirilmesi açısından geçerli bir ölçüt olmuş.