Ali
Suavi, hasta imparatorluğun son dönemecinde yaşamış, medrese bitirmeden âlim
olmuş, ilk Türkçü, ilk Türkçeci, aksiyoner, gözü kara bir devrimcidir.
Muharrirlik
yaptı, muallimlik yaptı, hasta adamı
diriltmek için çareler aradı. Bir dönem Yeni Osmanlılar ile birlikte hareket
ettiyse de, fikir uyuşmazlığı sonucu onlardan koptu. Devlet yapısını şeriata
dayandırma niyetinde olan Namık Kemal ve Ziya Paşa’ya karşı laikliği savundu,
monarşiye karşı cumhuriyetten, Osmanlıcılığa karşı da Türkçülükten yana oldu,
hilafete karşı çıktı. Padişahlara,
padişahları indirip çıkaranlara, Namık Kemal gibi her sözü ayet sayılan fikir
erbabına, inandığı şeyler uğruna herkese kafa tuttu. Tek başına yürüdü.
Abdülaziz’in hal’inden sonra II. Abdülhamid ile de
ters düşünce, bir grup göçmenle Çırağan Sarayı’nı basıp V. Murad’ı tahta
geçirmek girişiminde bulunurken öldürüldü.
Falih
Rıfkı Atay diyor ki, kuvvetlerimizin tutabileceği bir anayurt sınırları içinde, sağlam ve
devamlı bir devlet kurmak sadece hâkim milleti yetiştirmekle uğraşmak fikri,
Ali Suavi'den Mustafa Kemal'e kadar havada kalmıştır.
Bir davayı sonuna
kadar güttü ve onun uğruna korkusuz, telaşsız, gurur ve imanla başını verdi,
Türk inkılâbının fikir kahramanı oldu. Bugün mezarı bile yoktur.