Hasan Sabbah bir tarikat lideri veya terörist veya
devlet adamı veya filozoftur. Onunla ilgili, farklı kaynaklara dayanan iki
farklı efsane mevcuttur:
Marco Polo menşeli olan ve dönemin Sünni iktidarlarınca
beslenen görüşe göre hikâye şöyledir:
Hasan Sabbah dağın zirvesindeki erişilmez kalesinde
lejander bir hayat sürmektedir. Kendisine ölümüne bağlı fedailerinden oluşan
bir tarikatı vardır ki bu gözükara fedailer, Hasan Sabbah için Müslüman veya
Haçlı idarecilerin canını alırlar. Şeyhleri tarafından afyon içirilip cennet
vaadiyle kendilerinden geçirilmekte, hurilerle taltif edilmektedirler. Bu yolla
şeyh Hasan Sabbah ile gizemli ve eli kanlı tarikatı, hükümdarların korkulu
rüyası olmuştur.
Alevi ve Şiiler’in kabullerine göreyse hikâye şöyle
gelişir:
Hasan Sabbah gelmiş geçmiş en büyük Şii (veya Alevî)
önderidir, zalim iktidar sahiplerinin baş düşmanıdır. İyi bir eğitim almış,
İsmailî inancının özgürce yaşanması için ömür boyu hizmet vermiştir. Kendisine
olmadık iftiralar, hakaretler edilmiş, inançları ve değerleri için canını feda
eden müritleri hakir görülmüş, karalanmıştır. Bu müritler şeyhlerine sıkı
sıkıya bağlı, haksızlıklara karşı boyun eğmeyen, gerekirse bu uğurda canlarını
feda eden kahramanlardır. 12. Yüzyılın çalkantılı siyasal arenasında, Alamut
Kalesi’nden adalet dağıtmıştır.
Tartışma götürmeyen bir gerçek var ki, Hasan Sabbah efsanevi bir kişilikti. Batınî – okült öğretisi ile çevresini ve çok sayıdaki müridini etkilemiş, kendisinden sonra da devam eden bir hiyerarşik sistem kurmuştu. Öyle ki, yaşadığı coğrafyada dönemin en etkili siyasal figürü olan Haçlılar içindeki Tapınak Şövalyeleri kendisi ile ilişki içinde olmuştur. Yine Tapınakçılar’ın örgütsel ve okült gelişiminde “dağın şeyhi” lakaplı bu efsanevi karakterin etkisi büyüktür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder