Aydınlıkla karanlık henüz birbirinden ayrılmamışken büyük meçhul için için kaynamaktaydı. Dağlar-taşlar ile birlikte hava ve su da tek ve bir idi. Herşey birlik içinde, bir tek’te toplu idi. Günün birinde gök yukarıya çekildi, yer aşağıya gömüldü. Kayalar garip şekillerde yeryüzüne dağıldı, aralarında rüzgâr esti, kumlar savruldu, sular aktı.
Bütün ikilikler yavaş yavaş temayüz etmeye başladı: gece ve gündüz, soğuk ve sıcak, ıslak ve kuru...
Bitkiler ve hayvanlar, garip tür ve şekillerde husule gelmeye başladılar. Ve insanlar meydana çıktı.
Yeryüzünün şekli sürekli değişti, bütün canlılar çoğalıp serpildi.
Zaman aktı gitti; günler, seneler.. Ve bu büyük karmaşa geçen zamanla yerini tuhaf şekilde düzene bıraktı. Yaratılışın ilk ve en önemli safhası muhtemelen böyle oldu.
Biz canlıların ömrü maalesef çok kısa. Bir “yaratılış” varsa büyük ihtimalle bir de “son buluş” olacağına göre, arada geçen zaman içinde görüp görebileceğimiz ancak bir andır. Bu an içinde hem bu düzeni anlamak, hem de bu düzen içerisinde kendi yerimizi bulmak zor iş. Kim yarattı, neden yarattı, beni niçin var etti, ben kimim, bütün bu algılarım gerçek mi, gerçek diye bir şey var mı, ölüm bir yok oluş mu, değilse ne olacağız?.. Bütün bunları öğrenmek için oturup bekleyemeyiz. Üstelik hakikat zannettiğimizden çok yakında olabilir.
-Alp Çetiner- (Mesut Kedi'den)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder